mercredi, mai 30, 2012

Beni bu güzel havalar mahvetti...



Kimisi nefret eder yağmurlu havalardan.
Yalnızca yağmurlu havalar değil. Yollardaki trafik, komşu kadının suratsızlığı, işten eve dönerken otobüste oturacak yer bulamamış olma, yemeğin az tuzlu, kahvenin çok şekerli, lahmacunun çok acılı olması.... herşey ama herşey yeterli bir sebep olabilir surat asmaya, öfkelenmeye, bağırıp çağırmaya...
Bu ve benzeri durumlar, içimizdeki mutsuzluğu ve kişisel tatminsizliği dışa vurmada yalnızca birer bahane. Sahip olduğumuz hiçbir şey mutluluk ve içhuzurunu bulmamıza yetmeyebilir kimi zaman. Kendimizi dünyanın en şanssız ve mutsuz insanı sayarız yok yere. Kaynamakta olan düdüklü tencere misali, bizi kendimizle ilgilenmeye çağıran dış belirtiler bunlar.
Aslında ruh sağlığı doktorlarına görünsek, çoğumuz ağır vak'a olarak teşhis edilebilecek bir ruh hâli içindeyiz. Toplumumuzda yerleşmişruh doktoruna deliler gider” önyargısını bir kenara atarsak tabii.
Yunan şairi Eşil'e göre mutluluk insanı kör edermiş, Fransız filozofu Brice Parain'e göre de cömert kılarmış. Günlük hayatta insanların tutum ve davranışlarını dikkatlice gözlemlersek, mutsuz insanın ne denli hoşgörüsüz ve antipatik biri olduğu yargısına varabiliriz.
Velhasıl....
Teselliyi türkülerde ve şarkılarda arayanlar, ruhsal dengedeki aşırı hassasiyet nedeniyle dinledikleri parçaların içeriklerine özellikle dikkat etmeliler.
-Kara bahtım kör talihim, taşa bassam iz olur...
-Ölmem mi... beni taşlara vurun, aynı tabut içinde kardaşıma götürün...
-Bu gece son gecemiz acı günler yakında...
-Unut beni kalbimdeki hicranla yalnız kalayım...
-Her yer karanlık, pür nûr o mevki, mağrip mi yoksa makber mi ya rab ...
Hayır yani, sapasağlam adamı bile mezara götüren türden şarkılar dolu, bizim müzikte. İllada dinleyecekseniz bu şarkıları, evde halat, kemer, bıçak... tehlikeli ne varsa, ortadan kaldırıverin önce. Benden söylemesi.
.................
Tatil sezonu yaklaşıyor.
Düdüklü tencerinin subapınııp içindeki basıncı indirmeyi sağlayacak harika bir fırsat !
Amaaaaa.....
Her yıl olduğu gibi bu yıl da borç-harçla gideceksek tatile, bir de tatili adamakıllı bir şekilde dinlenmek, eğlenmek ve kafayı boşaltamak için değil de hava atmak için yapacaksak...kendimizi bir o kadar da, tatil dönüşüne hazırlamamız gerekiyor demektir.
Ne ekilirse, onun biçileceği bir dünyadayız.
Tabii ki her koyun kendi bacağından asılacak, akılsız başın cezasını ayaklar çekecek, Hanya'yı gören Konya'yı da görecek... tabii ki kendi düşen, ağlamayacak.
Bırakmak lâzim artık çok ince hesapları...
Bilmem farkinda mısınız ama....zaman uçarcasına geçip gidiyor.
İçhuzuru ve mutluluk içinde yaşamak için ne gerekiyorsa yapmanın, şimdi tam zamanı.
Hemen, şu anda.
Yarın değil !
Yarın uyanabileceğinize kim garanti verebilir ?
Bazıları için, hayatın gerçek anlamı sahip olunan mal ve mülkle ölçülür. Bu tip insanlar için yatırım, hayattaki en büyük gâyedir. Dolayısıyla, sürekli ekonomi yaparak ev ve arsalara yatırım yapmayı kendilerine asıl hedef olarak belirlemiş olanlar, “içhuzuru” nun gerçek anlamını pek bilmezler. Onları asıl korkutan ve hatta uykularını kaçıran şey dost ve akrabalarının menkûl ve gayrimenkûl cetveline giren-çıkanlardır.
İç karartıcı konulardan bahsetmeyi pek sevmem.
Sürekli kendi sorunlarından bahsedenlerden de kaçmaya başladım son zamanlarda. Kendini olumsuz dış etkenlere karşı korumanın, kişisel mutluluğu yakalamada olmazsa olmaz bir koşul olduğunu yeni öğrendim.
Peki egoïzm mi bu ?
Hayır, yalnızca öz-sevgi.
........................

Kimileri nefret eder yağmurlu havalardan.
Okumamışlar besbelli Orhan Veli'nin o çok meşhur güzel şiirini:
Beni bu güzel havalar mahvetti, 
Böyle havada istifa ettim 
Evkaftaki memuriyetimden. 
Tütüne böyle havada alıştım, 
Böyle havada aşık oldum; 
Eve ekmekle tuz götürmeyi 
Böyle havalarda unuttum; 
Şiir yazma hastalığım 
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.


Albera Meynioğlu / Objektif, Mayıs 2012