Boşanma insanlık tarihi boyunca var olan ve bugün kendinden çok daha sık bir şekilde bahsettiren toplumsal bir olgu. Şimdi içinizde pek çoğunuz diyordur:
“Zaman ne kadar da bozuldu be kardeşim ! Boşanmalar, ayrılmalar almış başını gidiyor. Evlilik kurumunun bir anlamı kalmadı...”
Eğer duruma muhafazakâr bir açıdan bakarsanız düsüncenizde haklısınız. Peki, geçmişte boşanmanın çok az olması o dönemde evlilik kurumunun başarılı olduğu anlamına mı geliyor ?
Kesinlikle hayır. Boşanma ile bitmemiş bir çok evlilik, eşleri ve onlarla birlikte çocukları yıllar boyunca süren mutsuz bir hayatı paylaşmaya zorlamıştır. Aile içi cinayetler, intiharlar, dayak-hakaret-tehdit dolu sado-mazo ilişkiler bu tür evliliklerin ürünüdür.
Boşanma, birlikte yaşaması artık mümkün olmayan, evlilikte aradığı mutluluk ve huzur dolu ortamı bulamayan iki insanın, olumsuz bir duruma yeter demesidir. Boşanmayı istemek bir yerde cesaret ve kararlılık göstergesidir.
Günümüz itibariyle en fazla boşanma isteminde bulunan taraf kadın. Neden?
Erkekler için, konforlu ve rahat bir hayatı bırakmak kolay olmuyor. Ayrıca gerektiğinde, aradıkları mutluluğu hiç çekinmeden dışarıda arayıp bulabiliyorlar. Kadın için durum farklı. Günümüz kadını, ya ekonomik bağımsızlığını kazanmış durumda veya en kötü ihtimalle devletten destek görüyor. Dolayısıyla boşanmaya başvurması geçmişe göre çok daha kolay.
Antik Yunan'da eşler, karşılıklı anlaşma yoluyla veya tek taraflı olarak boşanmayı istiyebiliyorlardı. Erkekler için geçerli bir sebebin bulunmasına gerek yoktu. Erkeğin kadını reddi ve ailesine geri göndermesi yeterliydi. Boşanmadan sonra çocuklar babalarıyla kalıyorlardı. Boşanmayı istemede kadınlar için dayak gibi geçerli bir sebebin olması gerekiyordu. Bugünün aksine, erkeklerin eşlerini aldatması yani zina geçerli bir sebep oluşturmuyordu. Ayrıca kadın, boşanma istemini baba, erkek kardeş gibi ailenin erkek bireyleri aracılığıyla yapmak zorundaydı. Boşanmaya başvuran kadının bu istemi her şeye rağmen reddedilebiliyordu.
Fransa'da 20 Eylül 1792'de kabûl edilen bir yasa boşanmayı -geçerli bir sebep göstermenin ve hâkimin artık gerekli olmadığı- basit bir usûle dönüştürdü.
Ancak.... çok geçmeden 1816'da başka bir yasa bu durumu değiştirip boşanmayı tamamiyle yasakladı. Yani aşırı bir uçtan, bir diğerine geçiş !
Aynı dönemde Flora Tristan (1803-1844) adlı ve ilk feministlerden kabul edilen bir kadın boşanmanın kabulü için büyük bir mücadele vermekteydi. 17 yaşında zengin ama aşırı kıskanç bir erkekle evlendirilen Flora Tristan, kendisini döven, hakaret eden ve zorla alıkoyan eşinden kaçmayı ve ayrı yaşamayı başarmıştı ama O'nu aramaya devam eden eşi tarafından 1838'de silahla yaralanmıştı. Bu duruma rağmen, mahkeme -geçerli sebep yokluğundan- Flora Tristan'ın boşanma istemini reddedip yalnızca ayrılık kararı vermekle yetindi. Bu durum Flora Tristan'ı, ölümüne dek kadın hakları ve boşanmanın kabulü için mücadele etmeye yöneltti.
Yahudi asıllı Vaucluse Sosyalist Milletvekili ve ayni zamanda senatör olan Alfred Naquet boşanmanın yeniden uygulamaya girebilmesi için yaptığı üç başarısız denemeden sonra, nihayet Temmuz 1884'te boşanmaya -zina, yüzkızartıcı suçlardan dolayı mahkûmiyet, şiddet ve hakaret gibi- geçerli sebeplere dayalı olarak basvurulmasını mümkün kılan bir yasayı Meclis'ten geçirmeyi başardı. Böylece boşanmada masum olan taraf bir nafaka ve çocukların kendisine bırakılmasını isteyebilme hakkına da sahip oldu. Ancak bu yasayla karşılıklı anlaşma yoluyla boşanma hâlâ mümkün değildi.
1975'te ki boşanma hukukuna ilişkin ve karşılıklı anlaşma yoluyla boşanmayı mümkün kılan reformdan sonra, 2004 yasası Fransa'da boşanma usûlünü oldukça basitleştirdi. Tarafların karşılıklı anlaşması hâlinde açılan boşanma davası hızlandırıldı. Tarafların dinlenmesi için öngörülen hâkim önünde yüzleşme ikiden bire indirildi.
Türkiye'de durum çok farklı değil.
Türk Medeni Kanunu'nun karşılıklı anlaşma yoluyla boşanmayı düzenleyen 166/3 maddesi : “Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması yada bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi halinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu halde boşanma kararı verilebilmesi için, hakimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır....”diyor. Zina, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme, terk, akıl hastalığı gibi durumlarda -eğer delil gösterilmişse- boşanma için hâkimin takdirine gerek bile yok!
Gönül isterdi ki boşanmalar hiç olmasın. Evliler bir ömür boyunca aynı yastıkta kocasınlar, mürüvvetlerine ulaşsınlar. Ama olmuyor işte ! İki tarafı da mutsuz eden, anlamını kaybetmiş bir ilişkinin bir yerde bitmesini artık normal karşılamak gerekiyor.
Siz ne dersiniz ?
Albera Meynioğlu / Objektif, Mart 2012