Kimisi
nefret eder yağmurlu
havalardan.
Yalnızca
yağmurlu havalar
değil.
Yollardaki trafik, komşu
kadının
suratsızlığı,
işten eve
dönerken otobüste oturacak yer bulamamış
olma, yemeğin az
tuzlu, kahvenin çok şekerli,
lahmacunun çok acılı
olması....
herşey ama
herşey yeterli
bir sebep olabilir surat asmaya, öfkelenmeye, bağırıp
çağırmaya...
Bu
ve benzeri durumlar, içimizdeki mutsuzluğu
ve kişisel
tatminsizliği
dışa vurmada
yalnızca birer
bahane. Sahip olduğumuz
hiçbir şey
mutluluk ve içhuzurunu bulmamıza
yetmeyebilir kimi zaman. Kendimizi dünyanın
en şanssız
ve mutsuz insanı
sayarız yok
yere. Kaynamakta olan düdüklü tencere misali, bizi kendimizle
ilgilenmeye çağıran
dış belirtiler
bunlar.
Aslında
ruh sağlığı
doktorlarına
görünsek, çoğumuz
ağır vak'a
olarak teşhis
edilebilecek bir ruh hâli içindeyiz. Toplumumuzda yerleşmiş
“ruh doktoruna deliler gider”
önyargısını bir
kenara atarsak tabii.
Yunan
şairi Eşil'e
göre mutluluk insanı
kör edermiş,
Fransız filozofu
Brice Parain'e göre de cömert
kılarmış.
Günlük hayatta insanların
tutum ve davranışlarını
dikkatlice gözlemlersek, mutsuz insanın
ne denli hoşgörüsüz
ve antipatik biri olduğu yargısına
varabiliriz.
Velhasıl....
Teselliyi
türkülerde ve şarkılarda
arayanlar, ruhsal dengedeki aşırı
hassasiyet nedeniyle dinledikleri parçaların
içeriklerine özellikle dikkat etmeliler.
-Kara
bahtım
kör talihim, taşa
bassam iz olur...
-Ölmem
mi... beni taşlara
vurun, aynı
tabut içinde kardaşıma
götürün...
-Bu
gece son gecemiz acı
günler yakında...
-Unut
beni kalbimdeki hicranla yalnız
kalayım...
-Her
yer karanlık,
pür nûr o mevki, mağrip
mi yoksa makber mi ya rab
...
Hayır
yani, sapasağlam
adamı
bile mezara götüren türden şarkılar
dolu, bizim müzikte. İllada
dinleyecekseniz bu şarkıları,
evde halat, kemer, bıçak...
tehlikeli ne varsa, ortadan kaldırıverin
önce. Benden söylemesi.
.................
Tatil
sezonu yaklaşıyor.
Düdüklü
tencerinin subapını
açıp içindeki
basıncı
indirmeyi sağlayacak
harika bir fırsat
!
Amaaaaa.....
Her
yıl olduğu
gibi bu yıl da
borç-harçla gideceksek tatile, bir de tatili adamakıllı
bir şekilde
dinlenmek, eğlenmek
ve kafayı
boşaltamak için
değil de hava
atmak için yapacaksak...kendimizi bir o kadar da, tatil dönüşüne
hazırlamamız
gerekiyor demektir.
Ne
ekilirse, onun biçileceği
bir dünyadayız.
Tabii
ki her koyun kendi bacağından
asılacak,
akılsız
başın
cezasını
ayaklar çekecek, Hanya'yı
gören Konya'yı
da
görecek... tabii ki kendi düşen,
ağlamayacak.
Bırakmak
lâzim artık çok
ince hesapları...
Bilmem
farkinda mısınız
ama....zaman uçarcasına
geçip gidiyor.
İçhuzuru
ve mutluluk içinde yaşamak
için ne gerekiyorsa yapmanın,
şimdi tam
zamanı.
Hemen,
şu anda.
Yarın
değil !
Yarın
uyanabileceğinize
kim garanti verebilir ?
Bazıları
için, hayatın
gerçek anlamı
sahip olunan mal ve mülkle ölçülür. Bu tip insanlar için
yatırım,
hayattaki en büyük gâyedir. Dolayısıyla,
sürekli ekonomi yaparak ev ve arsalara yatırım
yapmayı
kendilerine asıl
hedef olarak belirlemiş
olanlar, “içhuzuru” nun gerçek anlamını
pek bilmezler. Onları
asıl korkutan ve
hatta uykularını
kaçıran şey
dost ve akrabalarının
menkûl ve gayrimenkûl cetveline giren-çıkanlardır.
İç
karartıcı
konulardan bahsetmeyi pek sevmem.
Sürekli
kendi sorunlarından
bahsedenlerden de kaçmaya başladım
son zamanlarda. Kendini olumsuz dış
etkenlere karşı
korumanın,
kişisel
mutluluğu
yakalamada olmazsa olmaz bir koşul
olduğunu yeni
öğrendim.
Peki
egoïzm mi bu ?
Hayır,
yalnızca
öz-sevgi.
........................
Kimileri
nefret eder yağmurlu
havalardan.
Okumamışlar
besbelli Orhan Veli'nin o çok meşhur
güzel şiirini:
Beni
bu güzel havalar mahvetti,
Böyle
havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.
Albera
Meynioğlu / Objektif, Mayıs
2012