samedi, février 19, 2011

Avrupa Hayâlleri

Insan hayâl ettikçe yaşar.

Onu vargücüyle çalışmaya ve didinmeye, engelleri kırmaya yönelten, uzakalara taşıyan, hayâlleridir.

Hepimizi, doğup büyüdüğümüz vatanımızı bırakarak buralara gelmeye sevkeden, peşinden koştuğumuz o hayâller degil mi hep ?

Sizi bilmem ama, ben daha çok küçük iken başladım Avrupa hâyâlleri kurmaya.

Küçük bir kız çocuğu iken, komşu kızının özenle sahiplendiği Barbi bebeğini için için kıskanırdım.

Mâli imkânlarımız ölçüsünde annemin bana halk pazarindan üç-beş kuruşa aldığı plastik bebeği, oyun esnasında çıkarıp göstermezdim utancımdan.

Avukat olup, hoş ve müstesna bir büro sahibi olduğumda bile aklımda, hep yaşadığım şehri terketmek, Avrupa'yı, insanlarını, günlük yaşamlarını, kültürlerini tanımak düşüncesi vardı.

Çocukluğumda ve gençliğimde okuduğum kitaplardan olsa gerek.

Bunda tatilcileri, yani yaz tatillerinde bizleri her sene ziyarete gelen aile efradımızın etkisini de unutmamak gerek elbette.

Çoğunuz hatırlar eminim.

Almancılar koca mersedesleri ile mahalleye girdiklerinde, sanki Avrupa ayağımıza gelmiş gibi olurdu. Güneş gözlükleri, şortları, modaya uygun T-shirt ve kasketleriyle başka bir dünyadan geliyor havası içindeki tatilcilerin bu ziyaretleri, çoğumuz için yılın en büyük olayı olurdu. Nütellayı, değişik tat ve renklerdeki sakızları, bonbonları onlarla tanıdık.

Bavullar açılırken, alacağımız hediyelerin hayâli içinde, gözlerimiz ve ağzımız açık bir şekilde sabırla ve inatla beklerdik...

Kumaş, sabun, şampuan, kahve, gereksiz birkaç ıvır zıvır...

Bir de Neckermann kataloğu.

Gelecek yıla dek hayâl etmeye devam etmemiz için önümüze konulan bir teselli armağanı gibi bir şeydi bu. Inanılmaz güzellikteki kadınlar, şirin yüzlü pırıl pırıl çocuklar, iç geçirten giysiler, ev eşyaları, hayâl bile edemeyecegimiz oyuncaklar... Bu ve benzeri kataloglar, parlak kağıt üzerine rengarenk bir baskıyle sanki Avrupa'nın tanıtımını yapıyordu.

Bu tür kataloglardaki resimleri kesip, odanızın duvarlarına astınız mı hiç ?

Defter ve kitap sayfaları arasinda özenle sakladınız mı?, ben yaptım.

Bunu yaparkan duyduğum haz, o oyuncak veya giysiye gerçekten sahip olsaydım duyacağım hazdan az olmazdı. Kısa bir süre için de olsa.

Küçükken, basit ve ufak şeylerle mutlu olmayı öğrenmiştik. Eldeki imkânlarla yaratmayı, paylaşmayı, hayâl etmeyi...

Örneğin bir gazoz kapağı, iki çubuk ve bir kumaş parçası yardımıyla oyuncak bebeklerimizi kendi ellerimizle yapardık.

Ne zaman çocukluk anılarım aklıma gelse, tuttuğum ipin ucunu kaybeder, dipsiz kuyuya düşen taş gibi, bir anı girdabına yakalanırım. Bu hep böyle olur.

........................

Neden bahsediyorduk ?

Hayâllerimizden...

Bazılarımız için, yurdunu yöresini terkedip kaçmaktan baska çare yoktu. Birgün kendilerini buluverdiler Avrupa'da.

Kimimiz, toplumsal baskılardan soyutlanmış, ferah bir yaşam sahibi olmak hayâliyle geldik buralara. Çoğunlumuz ise zengin olmak için.

Aradan yıllar geçti.

Köprünün altından çok sular aktı.

Peki hayallerimizi kısmen de olsa gerçekleştirebildik mi ? Gerçekleştirebildiysek, yapmış olduğumuz onca fedakârlığa değdi mi? Bunun değerlendirmesini yapmak tek tek bizlere düşüyor.

Bir zamanlar, gurbeti gurbetçiden veya şarkılardan dinlerdik.

Bugün gurbet, şarkının söylediği gibi "içimizde".


Gurbet o kadar acı ki

Ne varsa içimde
Hepsi bana yabancı,

Hepsi başka biçimde
Ne bir arzum ne emelim

Yaralanmış bir elim
Ben gurbette değilim

Gurbet benim içimde...


Günün 24 saatini Türk televizyonu seyredip, yalnızca gazetelerini okuyarak geçirsek de, komşularımızı ve dostlarımızı yalnızca kendi memleketlilerimiz arasından seçsek de, Türkiye'de değil ama gurbette olduğumuz gerçeğini değistirebilir miyiz?

Bundan çok uzun yıllar önce vermiş olduğumuz bir karar neticesinde buradayız.

Bu defa da, doğup büyüdüğümüz yerlere geri dönmek hayâliyle yaşıyoruz.

Aradan yıllar geçti...

Hâlâ buralardayız.

Oysa, "Insanın doğduğu değil, doyduğu yer vatanıdır." demiş atalarımız. Kısacık ömrümüzü yalnızca hayâller üzerine kurup, gerçek anlamda yaşayamadan geçirmek, kendimize ve sevdiklerimize yapabilecegimiz haksızlıkların en büyüğü olmaz mı ?

Dün dün idi. Geçti gitti.

Bugün ise, kendi hür irademizle şekillendirebileceğimiz büyük bir şans.

Neden değerlendirmeyelim ?!

Hâyâl kurmak çok güzel...

Ama uygulamaya konulmayan bir hâyal ya da projenin ne değeri var ?

Onlarca yıldır yaşadığımız bu topraklarda, yalnızca bir seyirci olarak yaşamak yerine, rolünün idrakı içindeki bir aktör gibi oynamanin zamanı geldi de geçiyor.

Yeni yıl, yeni umutlar ve yeni projeler demek.

Günlük yaşantımızda kendimiz ve sevdiklerimiz için sağlıklı kararlar almanın ve uygulamaya koymanın tam zamanı şimdi.

Ne bekliyoruz ?

............

Yeni yılda hepinize mutluluk ve neşe dolu sağlıklı günler diliyorum.


Albera Meynioğlu

Objektif, Subat 2011