dimanche, novembre 27, 2011

Bir yıl da böyle geçti...

Yeni yılı daha dün gibi kutlamıştık. Eskidi bile.

Yenisini karşılamaya da şunun şurasında bir ay kaldı. Çoğunluğumuz yeni yılı nasıl karşılayacağı telaşına şimdiden girmiş durumda.

Kimimiz renkli, müzikli televizyon programları eşliğinde ailece veya dostlarıyla, kimimiz de özel yılbaşı programlarının düzenlendiği otel ve restoranlarda sabahlara kadar dans ederek karşılayacak 2012'yi.

Mesleğim gereği, yeni yılı birkaç yıldır iş arkadaşlarımla karşılıyorum. Bünyesinde çalıştığım ve evsiz-barksızların barındırıldığı sosyal kuruluşta haftasonu, bayram veya yılbaşı tatili zaten olmadığından bize de bayram günlerinde çalışmak düşüyor.

Böylesi bir günü ailesi ve dostlarıyla kutlama imkânı hiç bulunmayan bu şanssızların yılsonu programını biz çalışanlar, eldeki imkanları zorlayarak olabildiğince güzel bir şekilde hazırlamaya çalışıyoruz her defasında. Alışılagelen yemek saatlerinden farklı, biraz daha renkli, biraz daha sıcak bir ortamda oldukça sade bir şekilde.

Bu yıl da, bekleme salonuna kuracağımız uzun masayı çam dallarıyla süsleyip, araya da iyiliksever kişi ve kuruluşların yılsonu sebebiyle armağan ettikleri reçel veya bredele (Noel pastaları) poşetlerini serpiştireceğiz. Arkasından sıcak bir yemek... ne olursa olsun, yeter ki sıcak olsun.

Belki inanılması zor gelebilir ama, çoğunluk yılın tek sıcak -iki- yemeğini yalnızca bu dönemde yer. Eğer şanslıysalar... hayırsever bir-iki müzisyen eşliğinde müzik dünyasına bir de yolculuk yaparak.

Hatırlıyorum, bundan birkaç yıl önce değerli saz ve söz sanatçımız Hıdır Kutan beni kırmayıp böylesi bir programa katılmayı kabul etmişti.

Program arasında, boynuna taktığı kravatı dinleyicilerine göstererek : « Aslında ben kravat takmayı seven biri değilim ama, bu akşam bu kravatı sizler için özellikle taktım... » demişti, içtenlikle ve onlara ne denli değer verdiğinin altını çize çize...

Hıdır arkadaşımız, elinde bağlamasıyla bir hayli gözyaşı döktürdü o akşam. Orada bulunan herkesi müziğin kanatlarında Anadolu'ya taşıdı adetâ.

..............

20 Kasım Pazar günü Victor Hugo Aile ve Sosyal Merkezi'nde kültürlerarası bir kahvaltı vardı. ADERSCIS her zamanki gibi peynirli ve kıymalı gözlemeleriyle kahvaltıya gelenleri sevindirdi. Derneğimizin gönüllü kadınları Pazar günü sıcacık yataklarını bırakıp sabahın 8'inde işe koyuldular her defasında olduğu gibi. Schiltigheim Belediye Başkanının ve ekibinin de bulunduğu kahvaltı hiç bu kadar rağbet görmemişti.

Ecrivains Mahallesi'nde gönüllü olarak çalışmaya başladığım ilk zamanlarda, Victor Hugo Aile ve Sosyal Merkezi yoneticileri, bana: “Türkler nerede, neden faaliyetlerimize katılmıyorlar?” diye sormuşlardı.

Türkleri yapılan sosyal ve kültürel faaliyetlere getirmek için iyi metodlar kullanmamışsınız anlaşılan!” yanıtını vermiştim.

Çok geçmeden haklılığım ortaya çıktı. Türk yurttaşlarımız düzenlenen mutfak atölyelerine, toplantılara, müzikli ve şiirli gecelere koşarak geldiler.

Ecrivains Mahallesi'nde yasayan Türkler birkaç yıldır, yaşadıkları muhitte neler olup bittiğiyle yakından ilgileniyorlar. Bunda hiç şüphesiz hem düzenlediğimiz sosyal ve kültürel faaliyetlerin içeriği, hem de iletişimin kalitesi önemli rol oynuyor.

Bugün, yaşadıkları ortamın sosyal ve kültürel etkinliklerinden haberdâr olmayı ve yeni etkinliklerin düzenlenmesini istiyorlar. Fikrimce bu, yabanci kökenliler için yurttaşlık alanında atılan en büyük adımlardan bir tanesi.

Derneğimizin gönüllü kadınları sayesinde bügün, Schiltigheim/Bischheim Ecrivains Mahallesi'nde Anadolu gözlemelerini bilmeyen neredeyse kalmadı (Mahallenin en aktif kadınları diyebileceğim Döne ve Derya Sarıyıldız'a değerli çalışmaları için, burada özellikle teşekkür ediyorum).

Gurup Turquoise, sevgili Mehmet Kaba arkadaşımızın önderliğinde kültür merkezlerine, Bölge Meclisi'ne ve hatta kiliselere kadar girip, Anadolu'nun felsefe ve müziğini oldukça güzel bir şekilde tanıtıyor. Yunus Emre, Pir Sultan Abdal, Hacı Bektaş gibi Anadolu ozanlarının kardeşlik ve sevgi mesajlarını Fransızlara kendi dillerinde iletiyor. Bundan daha etkili bir tanıtma programı olabilir mi?

Ünlü Fransız filozof, yazar ve ansiklopedisti Diderot (1713, Langres/1784, Paris) felsefenin temel amacı nedir sorusuna şu yanıtı getirmiş :

«İnsanları bir düşünce alış-verişiyle ve karşılıklı yardımlaşma yoluyla birbirlerine yaklaştırmak»

Karşılıklı yardımlaşma...

Karşılık beklemeden zamanından, emeğinden ve ekmeğinden bölüp vermek ve paylaşmak. Bunu bir tarikat, mezhep, din veya milliyet adına değil de “insanlık” adına yapmak.

Ve, böylesi asîl bir amaç için kendi kişisel ve ailevî sorunlarını bir kenara bırakıp yorulmaksızın çalışan gönüllüler...

5 Aralık 2011, Dünya Gönüllüler Günü.

Bu özel gün vesilesiyle, başkalarının imdadına koşan, kardeşlik, barış ve sevgi üzerine kurulu bir toplum için uğraş veren tüm gönüllü çalışanlara kocaman bir TEŞEKKÜR etmek istiyorum. Toplumsal hayatın bu kanatsız melekleri varoldukça, insanlık kelimenin tam anlamıyla “insanca” yaşamaya devam edecektir.

..............

Eski yılı geride bırakıyoruz.

Yeni yıl ?

Onun için endişelenmeyin, o nasıl olsa gelecek.

Fikrimce önemli olan, yeni yıla nasıl girdiğimiz değil eski yılı nasıl bıraktığımız.

Siz ne dersiniz ?!

Sağlıcakla kalın.

Albera Meynioğlu / Objektif, Aralık 2011